Fatih Keresteci

 

HAKKINDA

Bankacılık sektörüne Demirbank’ta ekonomist olarak başlayan Fatih Keresteci sonrasında HSBC Bank’ta zamanla stratejist, döviz ve türev ürünler işlemcisi, finansal yatırım danışmanı olarak çalıştı.

Bir süredir Hazine ve Sermaye Piyasaları biriminde, Satış masasında yönetici olarak çalışıyor ve aynı zamanda stratejist, danışman ve HSBC Bank’ın basın yüzü olarak faaliyet gösteriyor.

Lisans eğitimini Marmara Üniversitesi Ekonomi bölümünde tamamlayan Keresteci, yüksek lisansı University of B’ham’da Uluslararası Bankacılık ve Finans alanında gerçekleştirdi. Halen Marmara Üniversitesi Bankacılık Enstitüsü’nde doktora programına devam eden Keresteci’nin ikiz kız çocukları bulunmakta.

 

***

SEMİNER SUNUM ÖZETİ

Batı ekonomilerini etkisi altına alan büyük krizi anlayabilmek üzere son yirmi yıl içerisinde dünya ekonomisinin geçirdiği dönüşümü doğru şekilde analiz etmek gerekiyor. Aksi taktirde yaşananları salt finansal kriz olarak nitelendirir, tedbirleri de finansal sahada atılacak adımlarla açıklayabiliriz. Halbuki yaşananlar geniş kapsamlı bir ekonomik krizdir ve bunun için de alınacak önlemler geniş yelpazede olmalı ve temel makro reformlara odaklanılmalı. Ancak, krizin patlak vermesinden bu yana geçen yaklaşık 6 yıl boyunca alınan önlemler ağırlıklı olarak merkez bankalarının para basmaları ile sınırlı kaldı. Para basmak, tıkanan sistemi çalışır hale getirmek suretiyle yararlı olabilir. Ancak asla salt çözüm aracı olarak düşünülmemeli. Bununla birlikte, geçen yıllar gösterdi ki, merkez bankalarının aldığı parasal genişleme kararlarının yol açtığı iyimserlik, politikacıları tembelliğe sevk etmiş durumda. Kriz, güç ve mülkiyetin Batı’dan Doğu’ya göç etmesini de beraberinde getirdi. ABD, ideal bir birlik olmanın getirdiği faydalar ile yaşanan sorunları önemli bir tahribat yaşamadan atlatma şansına sahip. Ancak, AB için aynı iyimserliğe sahip değiliz. Bu süreçten Çin merkezli Uzakdoğu Asya ile gelişmekte olan ekonomilerin kazançlı çıkacağı kanaatindeyiz. Bu kategoride yer alan ülkeler arasında Türkiye’nin yeri biraz daha belirgin olabilir. 2001 ekonomik yıkımı, “bir musibet bin nasihatten evladır” görüşünü akıllara getiriyor. Krize karşı alınan önlemler ve kurulan istikrarlı yapılar sayesinde Türkiye, dünya ekonomik klasmanında üst sıralara hızlı bir şekilde yükselmeye namzet. Mali disiplin yardımıyla borç rakamlarının oldukça düşük seviyelerde tutulması, bankacılık sisteminin gücü ve demografik özellikler Türkiye’yi birçok Batı ekonomisinden ayıran temel etmenler. Bununla birlikte, Türkiye’nin dillere pelesenk olan cari işlemler açığı sorunu, uzun vadede ayakbağı olabilecek nitelikte. Bu kapsamda, tasarrufların artırılması, katma değer yaratan yatırımların teşvik edilmesi ve Türkiye ekonomisini dünya süper liginde tutacak mikro ve makro reformların hızlı bir şekilde atılması zaruri. Bunların başarılması durumunda 2023’te bölgesel bir ekonomik ve siyasal güç olma ihtimali kuvvetli.